Sunday, September 1, 2013

Kavala Kurabiyesine İçimi Döktüm




kavala kurabiyesine icimi doktum 1



İnsanın aklıyla kalbinin çatıştığı zamanları vardır. Bir türlü biri diğerine söz geçiremez, gül gibi geçinip gidemezler bazen. İlla ki bir taraf '' benim dediğim''  olacak der, diğeri ona güler '' sen öyle zannet'' dercesine. Çatışma her daim vardır da bazı vakitler çekilmez olur, insan kendi kişiliğinden şüpheye düşer. '' Ben miyim bunu diyen, bunu yapan? '' diye kendini tanımaz hale gelir. Bir başkasında görse ayıplayacağı şeyler yapar da bazen aklı şaşar yaptığına. İnsanız sonuçta, ne salt kalp ne salt akılla olmuyor. Barıştırmak gerek onları, barıştırıp bir orta yola erdirmeli. Yola tek başına çıkılmaz, her ikisini de yanına katmalı. Kimse düz yolda yürümez her zaman, inişleri çıkışları göze alarak çıkarız yola; duraklamaları ve hatta geri dönmeleri. Aklın '' ardına bakma, durma koş kaç'' dediğini kalbine anlatman ne zordur. Zor değil imkansızdır hatta.






Ben bu aralar aklımla kalbimi uzlaştırma çabasındayım. Hep bana denilenin aksine ''güçlü'' biri olmadığımı, sabır sınırımın duvarına dayandığımı, korkularımı yanı başımda bulduğum zor zamanlardayım. Bugüne kadar düşe kalka geldiğimiz yolu '' Hadi koşun artık bakalım '' diyecekler bize hazır mıyız sormadan. Koşar mıyız, koşabilir miyiz, koşmak ister miyiz, koşmayı bilir miyiz ? Hiçbirini sormadan, düşünmeden '' koş '' diyecekler. Koşamazsan elenirsin diye de arkandan üfleyecekler. Elenirsin; doğru sandıkları yanlış yollardan, hayattan, düşlerinden ve daha kim bilir ne çok şeyden. Zor günlerdeyim; güçsüz olmak ayıpmış gibi gizli gizli ağlayan biriyim ben. Ağlayıp, biri gördüğünde gülmeye çalışan, gülmeye çalışırken beceremeyip gözyaşları hıçkırıklara karışan, kimselere de yaranamayan. Güçsüz yanımı saklamaya çalışıp etrafımdaki herkese gülmeye çabaladım şimdiye kadar. Bu ara ona gücüm yok, ne saklanmaya ne de gülmeye. Ne de '' neyin var senin, iyi misin? '' diyene dürüstçe cevap vermeye. Bir süre sormayın, söyletmeyin o yüzden. En keyif aldığım şeyi yapayım ben yine; una, şekere, yumurtaya bulanıp mutluluk formülleri vereyim.






Şimdi bu kadar iç döktükten sonra gel de bu muhabbeti kurabiyeye bağla. Öyle pat diye olmaz ama olduralım hadi. Kurabiye de öyle böyle değil, ben Kavala diyeyim siz lezzetini zaten tahmin edip iç geçirmeye başlarsınız.  Blogu takip edenler iyi bilir ki ben kurabiye yemeyi sevmekten çok hamurunu yoğurmayı, kurabiyelerle oynamayı severim. Bir de mutfak tezgahında içi dolu kurabiye kavanozlarını severim. Yemesem de orada gözümün önünde olsunlar. Çayımın yanına arkadaş kalsınlar hep.



kavala kurabiyesine icimi doktum 2






Bu kurabiye gerçekten yapımı da oldukça zahmetli bir kurabiye, yapısı itirabiyle hamuru yoğurmak da toparlamak da biraz güç oluyor içinde iri iri bademler olunca. Bir de ben de başta tereyağ ile yapayım istedim ama illa ki Vita yağı olması gerekiyormuş lezzetini verebilmesi için. Margarinin de tereyağının da içeriğinde belli oranda su bulunuyor, dolayısıyla istenilen sonuca ulaşılmıyor; o yüzden Vita gerekiyor. Pek öyle her yerde kolay bulunan bir yağ da değil biliyorum ama internet üzerinden satışını yapan siteler var diye duymuştum.






Malzemeler


400 gr Vita yağı


9 su bardağı un


10 yemek kaşığı mısır nişastası


1 su bardağı badem


1 su bardağı pudra şekeri


kabartma tozu


vanilya


üzeri için de ayrıca pudra şekeri










Yapılışı:


1. Oda sıcaklığında yumuşamış olan yağa, nişastayı, pudra şekerini ekleyin.


2. Kabartma tozu, vanilyayı katıp, ununu yavaş yavaş ekleyin çünkü 9 bardaktan daha az da alabilir.


3. Son olarak bademleri de içine katıp bardak yardımıyla ay şekli verip tepsiye diziyoruz.


4. Önceden ısıtılmış 170 derecede fırında üzeri çok renk değiştirmeyeek kadar pişiriyoruz.


5. Fırından alıp ılık halde iken pudra şekerine bulayıp servis tabağına alıyoruz.


Afiyet olsun.






Bu kurabiye çok uzun zaman  aynı tazelikte kalabiliyor, ağızda dağılan o kıyır kıyır halinden hiçbir şey kaybetmeden isterseniz aylarca da gidip gelip yiyebilirsiniz. Tabii kısa sürede bitirip tekrar tekrar yapmak durumunda da kalabilirsiniz. Çünkü çayın, kahvenin yanında bir tane yerim diye başlayıp birkaç tane yemeden masadan kalkamıyorsunuz. Ve fakat hayat kısa, mutluluk sadece kısa anlardan oluşuyor. Mutlu olduğumuz anları çoğaltan ne varsa yanımızda yöremizde onlara verelim enerjimizi....







No comments:

Post a Comment